ÇEVRE ESKİ BAKANI EDİZ HUN YENİ ASYAYA KONUŞTU
“Türkiye’de kurulması planlanan nükleer santrallerle ilgili olumlu ve olumsuz yaklaşan kitleler olduğuna göre meseleyi referaduma götürmek gerekir.”
Nükleer santral referanduma sunulmalı
Fukuşima Nükleer Santrali’ndeki nükleer sızıntıdan sonra bütün dünya nükleer enerjiyi tartışırken, Türkiye, Rusya ile Akkuyu’da nükleer santral yapılması yönünde anlaşma yaptı. Biz de bu konuyu 1991-93 yılları arasında Çevre Bakanlığı yapmış, çeşitli üniversitelerde çevreyle ilgili dersler veren Ediz Hun’a sorduk. Avusturya Lisesi’ni bitirdikten sonra Norveç’te Oslo ve Trondheim Üniversitelerinde biyoloji ve çevre bilimleri fakültesinden mezun olan ve çevreyle ilgili pek çok çalışması bulunan Hun, nükleer santralin halk oyuna sunulmasını teklif ediyor.
Dünyanın nükleer enerjiyle tanışması nasıl oldu?
Nükleer enerjinin serüveni İtalyan Fizikçi Enrico Fermi’nin 1942’de Chicago’da bir bodrum katında uranyumu aktive etmesiyle başlamıştır. 1945’in 6 Ağustosunda Hiroşima, 9 Ağustosunda ise Nagazaki Amerikalılar tarafından nükleer silâhla vuruldu. Birinci saldırıda 88 bin, ikinci saldırıda ise 33 bin kişi aşırı derecede ışın ve sıcaktan eridi. Batmayan güneş olan Japon İmparatorluğu teslim olmak zorunda kaldı. Serüvenin başlangıcı böyle… 1970’lerden sonra nükleer çalışmalar daha fazla tıpta kullanılmaya başlandı. Kanser gibi hastalıklarda radyasyonla tümörü yok etmek gibi sistemler geliştirildi. Bu arada nükleer santraller devreye sokulmaya başlandı. Şu anda dünya üzerinde 450’yi aşkın nükleer santral devrede.
Tabiî bir de nükleer santrallerin sızıntı ve patlamalarıyla ortaya çıkan korkunç kazalar var.
Nükleer santrallerdeki ilk ciddî sızıntı, ‘79 yılında Üç Mil Adası Nükleer Santrali’nde meydana geldi. Sızıntı meydana geldi, ancak bu bir patlamaya dönüşmedi. Nükleer santralin etrafında çevrilen betonarme duvarlar da bu sızıntının dışarı çıkmasına müsaade etmedi. Kazasız, can kayıpsız bu iş örtbas edildi. Sovyetler Birliği’nin dağılmadığı 26 Nisan 1986’da ise insan hatasından kaynaklı olarak Çernobil Nükleer santrali patladı. Reaktörün kalbi eridi. Çernobil’den çıkan radyasyon kaçakları, biz onlara radyoaktiv izotoplar diyoruz (cesyum, stontrium, iyod). Görünmez bir şey olan radyoaktive yağmur bulutlarıyla, İsveç ve İtalya bölgesine yağış olarak indi. İtalyan hükümeti orada otlayan hayvanları itlâf etmek zorunda kaldı. Nükleerin şakası yok.
Radyoaktivite ortama nasıl yayılır?
İki süreç var: Birincisi fiziksel yayılma, ikincisi ise biyolojik yayılma. Coğrafî yayılmadan sonra radyoaktivite deri yoluyla insan vücuduna giriyor ve geri dönüşü olmayan hücre bozukluklarına neden oluyor.
Türkiye’yi bekleyen yakın bir tehlike görüyor musunuz?
Türkiye’nin kuzeyinde, son derece demode, 70’li yılların başında Sovyet teknolojisine göre yapılmış nükleer santraller var. Bunlar Ukrayna, Bulgaristan, Ermenistan gibi ülkelerde. Ermenistan’daki oldukça eski olan nükleer santral Iğdır’a 33 kilometre uzaklıkta.
Ermenistan eleştirilere “Ben fakir bir ülkeyim, enerjimin bir kısmını buradan karşılamak zorundayım” diyor. Bunun yanında Romanya’da da nükleer santral var, ancak bu nükleer santral Kanada yapımı, neredeyse sıfır risk içeriyor. Ancak ihale açılmadan santralin yapımı için anlaşılan Rusya’nın yetersizlikleri var. Öncelikli olarak Çernobil’de görüldüğü gibi, sızıntıya karşı koruma duvarı yapmıyorlar. Fukuşima’daki santral de koruması olmayan bir santral ve yaşananlar ortada.
Çernobil’in etkileri hâlâ devam ediyor mu?
Burada, radyoaktif izotoplardan cesyum aktivitesinin yarısını kaybetti. Zaman süresi 27,5 yıl, strontiyumun ise 32 yıl. Çernobil’in üstünden 25 yıl geçtiğine göre, etkileri devam ediyor demektir. Çernobil’in etkisi bize, düşünüldüğü gibi, Hopa’dan girmedi. Rüzgârın etkisiyle batıya gitti. Daha sonra Trakya üzerinden Karadeniz’i yalayarak geçti. Yüzbinlerce insan ölmesine rağmen, Ruslar bunu sakladı. Ancak bu facia bizi, söylendiği kadar çok etkilemedi. Bize gelen radyoaktif izotop olan Zirkonyum’un etki süresi 90 gündü. Ancak bu küçümsenecek bir durum da değildir. Zira Karadeniz’den yurtdışına gönderilen çaylar radyasyon tesbit edilerek geri çevrilmiştir. Olası bir nükleer sızıntıdan korunmak için 4 cm kalınlığında kurşun muhafazayla yaşamak gerekir ki, bu mümkün değildir. Nükleer enerji, petrol ve türevleri gibi çevreyi kirletmiyor, ancak bu işin şakası yok. Ciddî bedelleri var.
Türkiye’nin sizce nükleer santrale ihtiyacı var mı?
Olabilir. Konunun ciddî şekilde argümanlarıyla tartışılması gerekir. Bunun yanında, temiz enerji çok pahalı ve bilgili insan istihdamı gerekir. Eğer amcamın oğlu, teyzemin kızı diyerek bazı insanları istihdam edersek, facia olur. Bunun yanında, Türkiye’ye kurulacak santraller turizmi baltalayabilir. Akkuyu’da santral yapıldıktan sonra, Mersin’de kim denize girmek ister? Amerika’da Pasifik’e yakın nükleer santraller var. Santralin 540 km açığındaki yosunlarda radyoaktivite tesbit edilmiş. Benim kesin bir karşı duruşum yok, ancak riskleri söylüyorum. Takdir buna tevessül edenlerin. Türkiye de, bana kalırsa, ALTERNATİF ENERJİ kaynaklarına yönelmeli. Eğer termik santrallere filtre takılırsa, yakılan kömür bacadan pırıl pırı su buharı olarak çıkar. Bunun yanında, Türkiye’nin 220 tam gün güneşi var. Ayrıca rüzgâr var, jeotermal kaynaklar var…
Anladığım kadarıyla siz Rusya’nın teknolojisine de pek güvenmiyorsunuz.
İlla nükleer santral yapmak istiyorsan, en iyi, en yeni projeyi almak zorundasın. Kanada yapımı çok yeni santraller var. Bunun yanında, Fransa’da da 59 nükleer santral var. Enerjisinin yüzde seksenini buradan karşılıyor. Türkiye’de kurulması planlanan nükleer santralle ilgili olumlu ve olumsuz yaklaşan kitleler olduğuna göre, meseleyi referanduma götürmek gerekir. Bazılarının söylediği gibi, halk cahil değil. Diploması olmayabilir, ancak dolaştığım köylerde şunu gördüm, insanlarımız çok duyarlı. Nükleer santrali halka sormak gerekir.
Nükleer santrali destekleyenler; “Doğalgaz için parayı dışarı veriyoruz. Bu nedenle nükleer santral yapılmalı” diyor…
Bunu söyleyenler, zenginleştirilmiş uranyumu nereden alacak? Çekirdeği aktive edecek uranyumu dışardan almayacaklar mı? Bu unutuluyor tabiî.
Uranyum da muhtemelen Rusya’dan alınacak.
Rusya, “Eğer santrali biz yaparsak size uranyumu ucuza veririz” demiş olabilir.
Biliyorsunuz Japonya’daki nükleer atıkların akıbeti henüz belli değil? Türkiye atık sorununu nasıl çözecek?
Sizin söylediğiniz gibi, diyelim ki nükleer santral çalışıyor, atıkları ne yapacaksınız? Bu atıklar belli bir haznenin içinde, çok derinlere gömülüyor. Ancak bir aksilik halinde atıkların çevreye yayacağı radyasyon çok büyük. Rusya ile yapılan anlaşmanın gözden geçirilmesi gerekir. 75 milyonun sağlığıyla ilgili bir durumun halka sorulması gerekir.
HASAN HÜSEYİN KEMAL
www.yeniasya.com.tr
21 Mart 2011