Küresel yemek savaşları : Toprağın ve gıdanın el değiştirmesi (3) …
İngiliz gazeteci Sue Branford’a göre, dünya, gıda kıtlığının yaşanacağı günlerden çok uzak değil. Bugün gıda kıtlığı olmamasına rağmen, bir milyardan fazla insan aç. Açlığın sebebi fakirlik, fakirliğin sebebi ise sosyal adaletsizlik.
İklim krizinin bilim insanlarının beklediğinden çok daha büyük bir hızla daha da kötüye gitmesi - atmosferdeki karbondioksitin bitkilerin büyüme hızını yeterince artırmadığı, yani ağaçların atmosferdeki karbondioksitin artış hızını düşürmediği (“karbon verimliliği” tezinin / yönteminin yetersiz olduğu) yönünde bilimsel kanıtların artması -, yakın gelecekteki gıda krizlerinin oluşum hızında da ani artışlar yaşanmasının mümkün olduğuna işaret ediyor.
İklim krizi ve gıda krizi arasında organik bir bağ var. Yeterli ölçüde karbon verimliliği sağlanmazsa (yani atmosferdeki karbondioksit miktarının artış hızını dengelemek için enerji tüketim alışkanlıklarımızı topyekün değiştirmez ve bir tür “ yeşil ” devrim gerçekleştirmezsek), gelişmekte olan ülkelerin tarımsal üretkenliği önümüzdeki 80 yıl içerisinde % 21 azalacak. Bu, iyimser bir tahmin, çünkü orman yangınları, buzulların erimesi ve su kıtlığı gibi diğer olumsuz faktörleri hesaba katmadan yapılmış.
Böyle bir tablo karşısında, tarıma elverişli toprak peşinde koşan ülkelerin bilim adamlarının, yatırımcıları ve yöneticileri yakın gelecekteki korkunç kıtlık dalgaları hakkında uyarmadıklarını düşünmek saflık olur.
Daha da kötüsü; zengin ülkelerin kısa ve orta vadede gıda kıtlığı tahminleri ışığında yaptıkları hamleler, gıda kıtlığını daha erken bir zamanda, daha keskin bir şekilde tetikleyeceğe benziyor. Zenginlerin fakir tarım topraklarını “ gasbı ”, bu topraklardaki özgül ekosistemleri yok etmekle kalmıyor, aynı zamanda yerli insanların, beslenme başta olmak üzere, çeşitli amaçlarla çevreye uyumlu bir şekilde geliştirdikleri toprak kullanım biçimlerini de kökten değişime uğratıyor.
Fakir ülkelerin hükümetleri, çoğunlukla “ boş ”, “ marjinal ”, “ önemsiz ” toprakları sattıklarını söyleseler de, Branford’un da belirttiği gibi, çoğu geleneksel, yerel toplum için “ boş / önemsiz toprak ” gibi bir şeyden bahsetmek mümkün değil, hatta böyle bir kavram bu toplumlar açısından düpedüz saçma. Afrika’da, Asya’da, Latin Amerika’da toprakla organik bağ kurmuş toplulukların ellerinden yalnızca toprakları değil, aynı zamanda hükümetlerin ve yatırımcıların görmediği, görmek istemediği verimli kullanım çeşitlilikleri de alınıyor.
Bu çeşitlilikleri yok etmenin bedeli hesaplanamayacak kadar büyük. Türlerin doğal / genetik farklılıklarını, toprağın çok boyutlu canlılığını, diğer bir deyişle “ biyo-çeşitliliği ” ortadan kaldırmanın sonucu, çevrenin değişen koşullara uyum sağlama kapasitesini ortadan kaldırmaktan başka bir şey değil, ki bu da küresel ısınmaya adapte olabilecek yeni bitki (ve dolayısıyla gıda) türlerinin ortaya çıkma ihtimalini, bu ihtimal henüz yeşermeden, ortadan kaldırmak demek.
Dev şirketlerin fakir ülkelerin topraklarını satın alması demek, bu şirketlerin bu topraklarda kimyasal gübre ve böcek ilaçları kullanarak monokültürler (tek bir ürün yetiştiren, tek türlü tarım) oluşturması, doğadaki çeşitliliğinin kökünü kazıması ve bu çeşitliliğin bilgisini nesiller boyu taşıyan ve kullanan, ve yaşam biçimleri gereği, otomatikman küresel ısınmaya karşı mücadele veren çiftçi toplulukların dağılması demek … Bunlar, finans sermayedarlarının faturalarında, dar görüşlü hükümetlerin bütçelerinde yer almayan maliyetler.
Sue Branford, araştırmasını mevcut gasp sistemine somut bir ALTERNATİF oluşturmasını umduğu bir öneriyle sonlandırıyor : Neden bütün Afrika kıtasını kapsayacak ve, iklim şartları küresel ısınmanın olumsuz etkilerine maruz kalarak değiştikçe, tohumların esnek ve hızlı bir şekilde yeni doğal koşullara uyum sağlayabilecekleri topraklara “ göç etmelerini ” sağlayacak, verimli, üretken bir “ tohum piyasaları şebekesi ” oluşturulmasın; neden böyle bir “ tohum piyasaları şebekesi ” için yeterli finansman sağlanmasın? Cevabı, Branford’un küresel toprak alışverişlerini nitelemek için ısrarla kullandığı kelimede, “ gasp ”ta saklı. Sanırım, bu dünyada umudun yetişebileceği toprak bile çoktan satıldı.
www.kibrisgazetesi.com / 15.11.2009