Bu başlığı gören okuyucularımız, “Bu kriz de nereden çıktı?” sorusunu soracaklardır. Günümüzde yaşadığımız pek çok görünür krizler arasında, bir de pek bilincine varmadığımız bir krizle, enerji kriziyle de karşı karşıyayız. Ekonomi krizinden söz ediyoruz, petrol fiyatlarını günü gününe izliyoruz; gıda krizinden, dünya nüfusunun yarısının açlığından söz ediyoruz; gıda maddeleri fiyatlarının artışından yakınıyoruz. İnsanlığın kısa bir süre sonra su sıkıntısı ile karşılaşacağını okuyoruz. On yıl sonra yaşam koşullarımızı kökten değiştirecek olan iklim değişikliğinde söz ediyoruz, doğanın yok olduğundan söz ediyoruz. Bütün bu sıkıntıların doğal olarak insanlığı bir enerji krizi içine doğru sürüklediği bilincine varabiliyor muyuz? Ve ülkemiz bu karmaşanın neresinde? Neler yapılıyor? Önümüzdeki yıllar için önlemler alınıyor mu?
Bu ülkenin ciddi şekilde enerji tasarrufu yapması gerekir. Çünkü enerji ile ilişkili ithalat yılda 50-60 milyar dolar arasında ve cari denge açığımıza eşdeğer. Bunu vatandaşların iyi bilmesi ve kamunun da bir enerji üretimi kampanyası ile enerji tasarrufu kampanyasını bir arada gündeme getirmesi gerek.
Durumumuzu çok kısa ve sayılara dayanarak bir gözden geçirelim. Sonra daha derin analizlere gireriz.
İnsanlar önce ısınmak, sonra aydınlanmak ve sonra da üretmek için enerji kaynaklarına gereksinim duydu. Her gün okuduğumuz ülkemizin enerji bakımından dışa bağımlı olduğu, kendi kaynaklarımızdan yeterince faydalanılmadığı. Tüketilen enerjinin büyük bölümü ise içeride sanayi ve konutlarda kullanılmakta.
2007 yılında net elektrik enerjisi talebi 154.200 GWh olarak tespit edilmiştir. Bunun 76.025 GWh bölümü sanayi, 72.500 GWh bölümü konutlar içindir. 2020 yılında 434.565 GWh talepten 227.767 GWh sanayi ve 195.302 GWh konut için kullanılacağı öngörülmektedir. Kısaca talebin yaklaşık % 97’si sanayi ve konut içindir.
2007 yılında kurulu elektrik enerjisi gücü, 27.212 MW termik, 13.394 MW hidrolik ve 170 MW jeotermal/rüzgar olmak üzere toplam 40.777 MW olarak tespit edilmiştir. Enerji Bakanlığı’nın 2020 yılına kadar yaptığı planda yenilenebilir enerji üretimine ağırlık verilmektedir. Böylece bir taraftan hava kirliliğinin önlenmesi diğer taraftan da dışa bağımlılığın azaltılması öngörülmektedir. Yenilenebilir enerji dediğimiz zaman aklımıza gelen özellikle hidrolik, rüzgâr, güneş ve jeotermal enerji aklımıza gelmektedir. Bu konuda 10.05.2005 tarihinde 5346 sayı ile kabul edilen “Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun” ile yasal zemin hazırlanmıştır.
Türkiye’nin hidrolik enerji potansiyeli 36.544 MW olarak tespit edilmiştir. Bunun 12.788 (% 35.0) MW’lık bölümü işletilmektedir. İnşaat halinde 4.397 (% 11,4) MW ve inşaata hazır 19.359 (% 53,0) MW bulunmaktadır.
Rüzgâr enerjisine gelince. 2020 yılına kadar dünya elektrik tüketiminin % 12’sinin rüzgâr santrallarından sağlanacağı öngörülmektedir. Avrupa Birliği 2020 yılı için 180.000MW kurulu rüzgâr enerji gücü planlamaktadır. Böylece toplam üretim kurulu gücünün % 21’i kadar rüzgâr gücü kurulmuş olacak, 85 milyon konut ve 195 milyon nüfusun ihtiyacı karşılanacaktır.
Ülkemiz rüzgâr enerji potansiyeli bakımından 83.000 MW ile dünyada ikinci sıradadır. Enerji Bakanlığının hazırlattığı rüzgâr enerjisi Türkiye haritası yatırımcıların hizmetine sunulmuştur. Türkiye’de 2007 yılı sonunda 146 MW olan rüzgâr santralları elektrik üretimi 2009 yılı ilk çeyreği sonunda 838 MW olacaktır. Rüzgâr enerji santralı kurulması için verilen lisans miktarı da 2.500 MW’dır.
Ülkemizin özellikle güney bölgesinin güneş enerjisi kaynağı olarak büyük bir potansiyele sahip olduğu bilinmektedir. Enerji bakanlığının hazırlattığı güneş enerjisi haritasında durum açıkça görülmektedir. Güneş enerjisinden doğrudan ısı temin edilerek konutlarda kullanılabileceği gibi fotovoltaik pillerle güneş ışığı doğrudan elektriğe de çevrilebilir. Türkiye, 110 gün gibi yüksek bir güneş enerjisi potansiyeline sahiptir ve gerekli yatırımların yapılması halinde Türkiye yılda birim metrekareden ortalama olarak 1.100 kWh’lik güneş enerjisi üretebilir.
Son olarak ülkemizin jeotermal enerji potansiyeli ve bu enerji kaynağını kullanmak için yapılan çalışmalardan söz edelim. Türkiye’nin ilk jeotermal merkezi ısıtma sistemi Gönen’de (Balıkesir) işletmeye açıldı. 2001 yılında Türkiye’nin jeotermal ısıtma gücü 493 MW’a ulaştı. Böylece ülkemiz jeotermal elektrik dışı uygulamalarda dünyanın 5. büyük ülkesi durumuna geldi. 2010 yılında 500.000 konutun jeotermal enerji ile ısıtılması öngörülmektedir. Avrupa için hedef 3 milyon, Amerika için ise 7 milyon konutu kapsamaktadır.
Ülkemiz jeotermal potansiyeli bakımından Avrupa’nın 1. dünyanın 7.ülkesi konumundadır. Potansiyel alanlar Batı Anadolu’da yoğunlaşmıştır. Türkiye’nin jeotermal elektrik üretim potansiyeli, 16 milyar kWh/yıldır. 2013 yılı için 4,4 milyar kWh/yıl jeotermal elektrik üretimi öngörülmektedir.
Bu konuyu önümüzdeki günlerde gündemde tutacağız. Enerji konusu sosyal güvenlik açığı ile beraber en büyük iki ekonomik sorunumuzu oluşturuyor. Petrol fiyatları yarıya inse bile enerji bizim için hep büyük sorun olacak. Bu nedenle enerji tasarrufu konusunu da artık gündeme oturtmalıyız. Alternatif enerji çok önemli ve doğru yaklaşım , ama açıkça belli ki elektrik enerjisini sağlık zararı ve risk yaratmayan şekilde nükleer enerji ile kapatmak zorunda olacağız!
Deniz Gökçe
13.11.2008